Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, baharın uyanışıyla şenlenen bir çayır varmış. Bu çayır öyle güzelliklerle doluymuş ki papatyalar, laleler, sümbüller her bir yanda renk renk açarmış. Rüzgâr estiğinde, çiçeklerin kokusu tüm vadiye yayılır, kuşlar neşe içinde ötüşürmüş. İşte bu cıvıl cıvıl ortamda, irili ufaklı böcekler de kendi telaşlarına düşermiş.
Bu şenlik içinde, Bal adıyla anılan küçük bir arı yaşarmış. Bal, diğer arılar gibi çalışkan olsa da merakı her şeyden öteymiş. Kovanın dışında gördüğü her yeni çiçeği keşfetmek ister, rengârenk peteklerin sırrını öğrenmek için durmadan kanat çırparmış. Ancak her zaman bir yere yetişme gayretinde olduğu için bazen etrafındakileri fark edemez, telaş içinde oradan oraya uçarmış.

Bir gün, sabahın ilk ışıklarıyla Bal yine çayırın üstünde uçarken, pembe bir menekşenin yapraklarında parlak kırmızı bir leke görmüş. Yakından bakınca bunun minik bir uğur böceği olduğunu fark etmiş. Uğur böceğinin adı Karmen’miş. Karmen, diğer uğur böcekleri gibi kırmızı kanatlarında siyah benekleri gururla taşır, tatlı tatlı salınırmış. Sessiz ve ağırbaşlı olduğu için çayırda onu pek fark eden olmazmış. Bal, “Sen de kimsin?” diye heyecanla sormuş. Karmen de mahcup bir tebessümle “Ben Karmen, menekşeleri çok severim,” demiş.
Bal, “Bu menekşeyi dün görmedim. Yeni mi açmış?” diye sorunca, Karmen hafifçe kanat çırparak “Her gün farklı bir çiçeğin üstüne konup sohbet ediyorum. Doğa o kadar çok sürprizle dolu ki hiçbirini kaçırmak istemem,” demiş. Bal, Karmen’in sakin tavrına şaşırmış. O güne dek hep acele içinde olduğu için belki de hiç durup çiçekleri böyle incelemediğini fark etmiş. “Bunca çeşit çiçeği tek tek gezmeye nasıl vakit buluyorsun?” diye merak etmiş.

Karmen gülümseyerek anlatmış: “Her gün bir çiçeği iyice tanıyorum, yapraklarını, kokusunu, rüzgârla dansını izliyorum. Böylece ufak tefek ayrıntılarla mutlu olmayı öğreniyorum.” Bal, onun sözlerine hayran kalarak “Ben hep polen peşinde olduğum için etrafı incelemeye pek vakit ayıramıyorum. Oysa çiçeklerin ne anlatmak istediğine kulak vermek de önemliymiş,” demiş. Böylece ikisi arasında sıcacık bir dostluk doğmuş.
Ertesi sabah, Bal’ın aklına parlak bir fikir gelmiş. “Karmen’le birlikte çayırı gezebilir, çiçekleri dinler, yeni şeyler keşfederim,” diye düşünmüş. Hemen Karmen’i bulmuş. İkisi yan yana çayırın yeşilinde dolaşmış. Bal, Karmen sayesinde fark etmediği birçok ayrıntıya tanık olmuş: Papatyaların taç yaprakları arasındaki minik böcekleri, lalelerin dalga dalga renk değiştiren gölgelerini, sümbüllerin esintide çıkardığı hafif hışırtıları… Karmen ise Bal’ın topladığı polenleri izlerken “Ne kadar özverili çalışıyorsunuz, hem çiçeklere hem de kovanınıza katkıda bulunuyorsunuz,” diyerek ona övgüler yağdırmış.
Böylece günler günleri kovalamış. Bal, Karmen’in dinginlik ve gözlem gücünden çok şey öğrenmiş; Karmen de Bal’ın çalışkanlığını örnek almış. Birbirlerinin farklı yönlerini keşfettikçe dostlukları güçlenmiş. Ne Karmen yalnız hissediyormuş artık ne de Bal sabırsızlıkla oradan oraya koşturuyormuş. İkisi birlikte doğayı daha derinden anlamaya, çayırın büyük bir bütün olduğunu keşfetmeye başlamışlar.

Gel zaman git zaman, bu ikilinin uyumu çayırdaki diğer canlıların da dikkatini çekmiş. Karıncalar, “Şu arı ve uğur böceğinin dostluğu ne güzel,” der olmuş. Tırtıllar, “Belki biz de çiçekleri daha çok dinlemeliyiz,” diye düşünmüş. Herkes, kendi ufak tefek işlerinde bile doğayı izleme ve ondan öğrenme fırsatı bulmak gerektiğini anlamış.
Bir gün, çayırda yaşanan kısa süreli bir kuraklık yüzünden çiçekler solmaya yüz tutunca, Bal ve Karmen seferber olmuş. Bal, kovanındaki arılarla görüşüp çiçek tozlarını rüzgârla yaymış; Karmen ise menekşelerden aldığı tohumları ıslak toprakların uygun köşelerine bırakmış. Kısa süre sonra yağmur yağmış, çiçekler tekrar canlanmış. Çayırın her yanı yeniden renklenip yaşamla dolmuş.
Böylece “Arı ve Uğur Böceği Hikayesi,” çayırda dilden dile yayılmış. Minik dostların azmi, sabrı ve birbirinden öğrendikleriyle doğaya kattıkları neşe herkesin kalbini ısıtmış. Köyün insanları da bu öyküyü çocuklarına masal niyetine anlatır olmuş: “Bakın, bir arı ile bir uğur böceği bile anlaşabiliyor, birbirlerinden ilham alabiliyor. Siz de doğada saklı güzellikleri keşfedin ve dostlukla paylaşın.” Böylece, baharın yenileyici gücü hem çiçeklere hem de gönüllere ışık saçmaya devam etmiş.
