Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yeşilliklerle dolu bir ovada kurulmuş küçük bir köy varmış. Bu köyün ortasında, heybetiyle herkesi kendine hayran bırakan asırlık bir ağaç yükselirmiş. Köy halkı ona “Gölge” dermiş, çünkü dalları öylesine geniş ve yaprakları o kadar sıkmış ki, altında yüz kişi otursa yine de güneş ışığı kimseyi rahatsız etmezmiş. Bahar mevsiminde kuşlar bu ağacın dallarına konar, dallarını çiçeklerle süsler, çevresini neşeli şarkılarıyla şenlendirirmiş. Yaz sıcağında ise köylüler, güneşin kavurucu sıcaklığından kaçarak Gölge’nin altında serinler, sohbet eder, çocuklarıyla oyunlar oynarmış.
Gölge’nin dalları yalnız insanlara değil, civardaki hayvanlara da yuva olurmuş. Serçeler çalı çırpıyla minik yuvalarını yapar, sincaplar gövdenin kovuklarında kışlık yemlerini saklar, karıncalar köklerinin altındaki tünellerde çalışır dururmuş. Köyün ihtiyarları, “Bu ağaç sanki bizim koruyucumuz gibi,” derlermiş. Rivayete göre, çok eskiden köyü büyük bir fırtına vurduğunda, kasırga ortalığı savururken Gölge dimdik ayakta kalmış. Kökleri toprağa öyle sıkı sarılıymış ki, etrafındaki evleri ve ekinleri de rüzgârın hışmından korumuş. İşte bu yüzden, köyde biri yeni çocuk sahibi olunca, dallarına kurdele bağlayarak şükreder, bolluk ve bereket dilerlermiş.
Gel zaman git zaman, köyün dışında dolaşan kervancılar “Gölge’den daha kıymetli kereste mi olur? Onun ağacından yapılmış nesneler asırlık olur,” diye söylentiler yaymaya başlamış. Kimi zengin tüccarlar, köylülere büyük paralar teklif ederek Gölge’yi kestirmek istemiş. Başta bu öneri kimsenin aklından bile geçmemiş. Fakat yıllar geçtikçe, köyün bazı gençleri “Biz de zengin olmak istiyoruz, şehre gitmek istiyoruz,” diye heveslenmiş. Bir gün, hırslı bir adam büyük bir servet vaadiyle köyü ziyaret etmiş. Ağacı kestirerek kereste yapmayı önerince, köy halkının aklını karıştırmış. “Satarız, parayla daha güzel evler yaparız,” diyenler çıkmış.
Bunun üzerine köyde ikiye bölünme yaşanmış. Bir grup, “Ağacı kesersek elimizde büyük bir servet olacak,” derken diğer grup, “Gölge bizim hatıramızdır, onun gölgesi olmadan bu köy kupkuru kalır,” diye direnmiş. Tartışmalar uzadıkça, Gölge’nin etrafını sessizlik kaplamış. Kuşlar bile bu tatsız havayı hissedip başka ağaçlara konmaya başlamış. Köyün yaşlı bilgesi, tüm köylüleri toplayarak bir konuşma yapmış: “Zengin olmak istiyorsanız önce birbirinize sahip çıkın. Bu ağaç, sadece odun değildir; dostlukların yeşerdiği, sevinçlerin paylaşıldığı bir sevgi yuvasıdır. Onu keserseniz size kalacak olan, birkaç kese altının ötesine geçemeyecektir.”
Yaşlı bilgenin sözleri, köylülerin kalbinde yankı uyandırmış. Gençler durup düşünmüş; “Biz onun altında büyüdük, ailemizle sohbet ettik, kimi zaman hüzünlerimizi de dallarına fısıldadık,” diye hatırlamışlar. Büyüklerden biri, ağacın köy için yaptıklarını anlatınca hırs yerini minnete bırakmış. Sonunda herkes, “Gölge bizim kimliğimizdir,” diyerek ağacı korumaya karar vermiş. Tüccar elleri boş dönmek zorunda kalmış. Onun ayrılmasıyla kuşlar yeniden gelmiş, dalların arasından neşeli cıvıltılar yükselmiş. Köylüler, “Gerçek zenginliğin parayla değil, birlik ve sevgiyle ölçüldüğünü anladık,” demişler. Böylece asırlık ağacın gölgesinde yaşanan bu birlik öyküsü, “Ağaç Hikayesi” olarak dilden dile aktarılmış. Ebeveynler, çocuklarına bu masalı anlatarak, doğayı sevmeyi, anıları korumayı ve hırsın sevgi karşısında eriyip gittiğini her yeni nesle öğretmiş.
Daha Fazla Masal İçin Uyku Masalları Kategorimizi Ziyaret Edebilirsiniz