Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, derelerin şırıl şırıl aktığı, rüzgârın çam ağaçlarının dallarında tatlı bir ıslık gibi esip durduğu küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada, çocuklar sabahın ilk ışıklarıyla neşeyle uyanır, aileleriyle birlikte güne mutlu başlarmış. Kasabanın hemen girişinde, rengârenk boyanmış, pencerelerinde çiçekli perdeler sallanan bir anaokulu bulunurmuş. Adı da “Gülümse Anaokulu”ymuş. Burası, kasaba halkı için adeta sihirli bir yer gibiymiş; çünkü hangi çocuk içeri girse yüzünde bir tebessüm belirir, hangi aile kapıdan içeri adım atsa etraflarına sevinç yayılırmış.
Bir gün, Gülümse Anaokulu’nda yeni bir öğretmen göreve başlamış. Adı Neşe Öğretmen’miş. Neşe Öğretmen, çocukların kalbine dokunmayı bilen, yumuşak sesli ve tatlı sözlü biriymiş. İlk günlerde, okula yeni başlayan miniklerden bazıları annelerinin elini bir türlü bırakmak istemez, kimisi de “Oyunlar ne kadar eğlenceli olabilir ki?” diye mırıldanırmış. Ancak Neşe Öğretmen’in sıcak gülümsemesi ve nazik tavırlarıyla hepsi yavaş yavaş ortama uyum sağlamış.
Gülümse Anaokulu’nun bahçesi, rengârenk çiçeklerle bezenmiş, büyük bir ceviz ağacının gölgesiyle ferahlatan huzurlu bir alana sahipmiş. Çocuklar burada ip atlar, seksek oynar, top sektirir ve kimi zaman da öğretmenleriyle “Yağ satarım, bal satarım” gibi geleneksel oyunlar oynarmış. Öğle vakti yaklaşınca, içeri girip sıralarına otururlar, öğretmenleri onları masalsı öykülerle buluştururmuş. Kasabanın en yaşlı sakini olan Meryem Nine, bazen anaokuluna gelerek “Keloğlan ile Değirmenci” yahut “Nasrettin Hoca” fıkralarından bahseder, çocukların hayal dünyasını renklendirirmiş.
Günlerden bir gün, bahçede herkesin heyecanla beklediği bir etkinlik düzenleneceği duyurulmuş. Neşe Öğretmen, çocuklara sürpriz yaparak “Büyük Doğa Keşfi” adını verdiği bir oyun hazırlamış. Oyun gereği, her çocuk gözlerini kapayıp bahçede saklanmış minik ipuçlarını aramak için bir arkadaşının rehberliğine ihtiyaç duyacakmış. Bu sayede çocuklar, birbirlerine güvenmeyi ve iş birliği yapmayı deneyimleyeceklermiş. Miniklerden Suna, her işte olduğu gibi yine fazla çekingen davranmış. En yakın arkadaşı Ali ise çok hevesliymiş ama Suna’nın gözlerini kapatması fikrine alışamadığını fark edince, “Merak etme, ben seni asla yarı yolda bırakmam,” demiş. Böylece ikisi el ele verip ipuçlarını bulmak için heyecanlı bir maceraya atılmışlar.
Bahçede yapılan keşif, çocuklara sadece bir oyun değil, aynı zamanda dostluğun ve dayanışmanın değerini de göstermiş. Ali, Suna’yı yönlendirirken, “Dikkat et, önünde küçük bir taş var,” diyerek onu korumuş; Suna da Ali’ye “Sağ tarafında masmavi bir kelebek uçuyor!” diye fısıldayıp güzel şeylere odaklanmasını sağlamış. Diğer çocuklar da aynı şekilde çiftler hâlinde ilerleyerek, hem kendileri hem de arkadaşları için sorumluluk almayı öğrenmiş.
Keşfin sonunda, bütün çocuklar buldukları ipuçlarını birleştirip büyük bir pankart oluşturmuşlar. Bu pankartın üzerinde kır çiçekleri, kelebekler, gülen yüzler ve kocaman bir güneş resmi varmış. Altında ise şu cümle yazıyormuş: “Biz Birlikte Güçlüyüz!” Pankartı gören Neşe Öğretmen’in gözleri dolmuş. “Çocuklar, siz bugün bana yine hatırlattınız ki sevgi ve arkadaşlık, her zaman korkuyu yener. Tıpkı masallardaki kahramanlar gibi birbirimize destek olursak tüm engelleri aşabiliriz,” demiş.
O akşam, kasabanın evlerinde her zamankinden daha neşeli sohbetler dönmüş. Anneler ve babalar, çocuklarının başına oturup “Bugün anaokulunda neler öğrendiniz bakalım?” diye sormuşlar. Miniklerin hepsi bir ağızdan, “Birbirimize güvenmeyi, yardım etmeyi, paylaşmayı ve farklılıklarımızı kucaklamayı…” gibi yanıtlar vermiş. Bu sözler, ebeveynlerin kalbine mutlulukla dolan bir ışık gibi yansımış.
Günler geçtikçe, Gülümse Anaokulu’ndaki bu dostluk ve dayanışma ruhu, kasabanın her yerine yayılmış. Komşular birbirlerine küçük jestler yapar, esnaf alışverişte güleryüzünü eksik etmez olmuş. Meryem Nine de yeni masallar anlatmak için sabırsızlanıyormuş. Çünkü o da biliyormuş ki masallar, çocukların hayallerini süslediği kadar büyüklerin de kalplerini ısıtırmış.
İşte Anaokulu Masalı böylece son bulurken, kasabada sevgi ve kardeşlik hep var olmuş. Ne zaman sabah olsa, Gülümse Anaokulu’nun rengârenk kapıları tekrar açılır, içeriden cıvıl cıvıl çocuk sesleri duyulurmuş. Dışarıdan geçen herkes de bu sese kulak verir, içinden “Dünya ne kadar güzel bir yer,” diye geçirirmiş. Çünkü paylaştıkça çoğalan iyilik, en değerli masallardan bile daha büyülüymüş.
Daha Fazla Masal İçin Bebek Masalları Kategorimizi İnceleyebilisiniz.