Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; masmavi suların ufku boyunca balıkçı teknelerinin süzüldüğü, pırıl pırıl bir sahil kasabası varmış. Bu kasabanın halkı geçimini balıkçılıkla sağlarmış. Yaşlılar, “Bizim denizimiz bereketlidir, yeter ki saygılı olalım,” diye öğüt verirmiş. Ancak son zamanlarda kasabanın balıkçıları, ağlarını attıklarında eskisi kadar bol balık tutamaz olmuş. Dalgalar da öfkeli, rüzgârlar sert esermiş. Herkes bu duruma bir anlam verememiş. “Yoksa denizin kalbi mi kırıldı?” diye endişelenenler bile varmış.
Kasabada, babasını küçük yaşta kaybetmiş bir balıkçı çocuğu yaşarmış. Adı Mehmet olan bu çocuk, annesine yardım etmek için her gün kıyıya iner, eski bir kayıkla balık tutmaya çalışırmış. Bir sabah, güneş henüz ufuktan doğmamışken Mehmet, kürek çekerek denize açılmış. Kısa süre sonra ufak bir fırtına patlamış ve kayığı sağa sola savurmaya başlamış. Dalgalar yükseldikçe Mehmet endişelenmiş. Tam geri dönmek isterken, bir dalga kayığı öylesine sarsmış ki zavallı çocuk başını vurup bayılmış. Uyandığında ise kendini tuhaf bir yerde bulmuş: Derin denizlerin dibinde, ışıl ışıl parlayan bir saraydaymış.

Bu sarayın kapılarında inciler, sütunlarında mercanlar parıldıyor, etrafında çeşit çeşit balıklar süzülüyormuş. Mehmet korksa da merakına yenik düşüp sarayın içine doğru ilerlemiş. Bir süre sonra karşısına dev bir tahta oturmuş, elinde balık şeklinde bir asa tutan ihtişamlı bir kral çıkmış. Bu bilge kralın adı “Denizlerin Kralı” imiş. Sakalı denizin yosunlarından, gözleri ise kıyıdaki çakıl taşları gibi ışıl ışıl parıldıyormuş. Ne var ki kaşları çatık, duruşu ciddiymiş. Bir el hareketiyle küçük Mehmet’i yanına çağırmış.
“Evladım,” demiş Kral, “Ben denizlerin koruyucusuyum. İnsanlar eskiden denizlere saygı duyar, onu kirletmez ve israf etmezdi. Ama şimdi bakıyorum da ağlar gereksiz yere atılıyor, plastik ve çöpler dalgalara karışıyor. Bu nedenle denizin bereketi azaldı. Dalgalar öfkelendi, rüzgârlar yönünü kaybetti.” Mehmet, başını eğip düşünceli bir hâlde, “Efendim,” diye cevap vermiş, “Ben sadece aileme bakmak için balık tutuyorum. Denizleri kirletmek istemem. Ne yapmamız gerektiğini söyleyin, sizden öğreneceğim çok şey var.” Kral, bu sözlerden hoşnut kalmış ve Mehmet’e şefkatle bakmış. “Senin iyi niyetin ve dürüstlüğün var. Git kasabana dön, halka anlat: Denizlerin yeniden hayat dolu olmasını istiyorlarsa her birinin özen göstermesi gerekir. Aşırı avlanmasınlar, kıyıları temiz tutsunlar. Ancak o zaman, ben de bereketi onlara geri veririm.”

Bir anda büyük bir fırtına kopmuş, denizin dibinde girdaplar dönmeye başlamış. Mehmet gözlerini kapayıp yeniden bayılmış. Uyandığında, kendini kayığının içinde, sahile vurmuş bir şekilde bulmuş. Etrafında endişeli kasaba halkı toplanmış. Annesi ağlayarak oğluna sarılmış. Mehmet olan biteni nefes nefese anlatmaya koyulmuş: “Denizlerin Kralı’nı gördüm! Bize kızgın ama bizden umudunu kesmemiş. Denizlerimizi temiz tutup onlara iyi bakalım, o zaman bereket yeniden bizimle olacak!” Kasabalılar, önce şaşkınlıkla birbirlerine bakmış. Aralarında denize çöp atan, ağa takılan balıkların hepsini toplayıp ziyan eden de varmış. Köyün büyükleri, “Çocuk doğru söylüyor. Atalarımız da hep ‘Denize hürmet, doğaya minnet’ derdi,” diyerek başlarını sallamış.
O günden sonra herkes seferber olmuş: Sahil boyu hep birlikte temizlik yapmış, eski ağlar onarılmış, balıkçı teknelerine belli kurallar getirilmiş. Çocuklar deniz kenarında oyunlar oynarken bile etrafa çöp atmamaya özen göstermiş. Kısa süre içinde dalgalar yatışmış, balık sürüleri tekrar kıyılara yaklaşmaya başlamış. Balıkçılar ağlarını sağlıklı bir şekilde çekmiş, artık herkese yetecek kadar balık çıkıyormuş. Kasabalılar bunun Denizlerin Kralı’nın bir lütfu olduğuna inanmışlar ve her av sonunda ufak bir ziyafet yaparak doğanın nimetlerine şükretmeyi adet edinmişler.

Mehmet de büyüyüp usta bir balıkçı olmuş. Yıllar geçse de o unutulmaz anısını yeni nesillere anlatmaya devam etmiş. “Unutmayın,” dermiş, “Deniz her birimize emanettir. Onu koruyan, aynı zamanda kendini korur. Denizlerin Kralı her an bizleri gözler.” Bu sözler dilden dile dolaşmış, kasaba halkı da bu hikâyeyle çocuklarını yetiştirmiş. Ve o masmavi sular, nesiller boyu berrak ve bereketli kalmış. İşte sevgili çocuklar, doğaya saygı gösterirsek o da bizi korur. Denizlerin Kralı da bunu öğütlemiş ve bizlere umut vermiş. Böylece Denizlerin Kralı Masalı, yüzyıllar boyu kulaktan kulağa anlatılagelmiş.
