Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda sarp dağların ardına gizlenmiş, kimsenin kolay kolay yolunu bulamadığı bir ülke varmış. Bu ülkeye “Devler Ülkesi” denirmiş. Derler ki bu yerde insanlar neredeyse yok denecek kadar azmış; orada yaşayanların hepsi boyu dağlar kadar, sesi gök gürültüsü gibi çıkan devlermiş. Yine de bazı cesur tüccarlar, efsanevi hazineler ya da ilginç hikâyeler için Devler Ülkesi’ne yolculuğa çıkarmış.
Kendi hâlindeki küçük bir köyde yaşayan Ömer adında bir delikanlı, çocukluğundan beri Devler Ülkesi’ni merak edermiş. Yaşlıların anlattığı masallarda bahsi geçen o ürkütücü devleri dinlediğinde, içini eşit ölçüde korku ve heyecan kaplarmış. Köyün kadınları, “Evladım, gitme oralara, başına bir iş gelir,” diye uyarır, ama Ömer kalbinin sesine kulak vermek istermiş.

Bir sabah, kuşların ötüşü eşliğinde, sırtına ufak bir heybe alarak yola koyulmuş. Önünde aşması gereken sarp kayalıklar, dik patikalar ve karanlık ormanlar varmış. Günlerce yol gitmiş, geceleri bulduğu mağaralarda konaklamış. Dağları geçtikçe, etrafındaki bitkiler daha iri, ağaçlar daha görkemli bir hâl almaya başlamış. Sonunda, sisli bir vadide uzanan devasa kalıntıları görmüş. Kırık sütunlar, upuzun taş yollar ve kocaman kaya blokları, Devler Ülkesi’ne yaklaştığının işaretiymiş.
Bir süre ilerledikten sonra, önünde yüksekliği bulutlara değecek kadar büyük bir kemer görünmüş. Bu kemerin ardında, yerde kocaman ayak izleri ve yerlere savrulmuş devasa kemikler varmış. Ömer, “Galiba burası Devler Ülkesi’nin girişi,” diye düşünmüş. İçeride onu neyin beklediğini bilmediği hâlde, bir adım geri atmadan devam etmiş.
Bir müddet sonra, kulakları sağır edecek kadar yüksek bir ses duyulmuş: “Kim orada?” Ömer etrafına bakınmış ama kimseyi görememiş. Ses bir kez daha gelmiş: “Minik insan, ne arıyorsun burada?” Ömer bu kez başını yukarı kaldırınca, heybetli bir devin ona baktığını fark etmiş. Dev’in gözleri, akşam güneşinde parıldayan iki büyük göl gibiymiş.

Ömer, korkusunu yense de sesi biraz titreyerek yanıt vermiş: “Ben köyümde bu ülkenin masallarını dinledim. Merakla yola çıktım. Burayı görmek, sizleri tanımak istiyorum.” Dev, onu önce ürkütücü bakışlarla süzmüş, sonra gür sesiyle gülmüş: “Genç adam, Devler Ülkesi’nde genellikle insanlar dolaşmaz. Ancak madem niyetin iyi, sana rehberlik edebilirim.”
Dev ile Ömer yol boyunca ilerlemiş. Devlerin ağaçların köklerinden evler yaptığını, su içtikleri kuyuların aslında kocaman uçurumlar kadar derin olduğunu gören Ömer, şaşkınlıktan ağzını kapatamamış. Bazı devler pek misafirperver değilmiş; yaklaşan insanı görünce kaşlarını çatıp homurdanıyorlarmış. Fakat rehberi olan dev, Ömer’i koruyor, “Misafirimdir, ona zarar vermek yok!” diyerek diğer devlere uyarıda bulunuyormuş.
Bir akşam üzeri, Dev rehber Ömer’i bir tepenin zirvesine çıkarmış. Oradan bakınca, Devler Ülkesi’nin uçsuz bucaksız toprakları ayaklarının altında yayılıyormuş. Güneş, dev kaya sıralarının ardında batarken, gökyüzü kızıllığa bürünmüş. Dev o anda Ömer’e, “Gördüğün gibi biz de farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bize yakından bakmadıkça sadece hikâyelerle yetinirsiniz. Oysa iyilikle yaklaşırsanız, büyük görünen her şey korkunç değildir,” demiş.
Ömer, kaldığı sürede devlerin de sevinçleri, kaygıları, hatta şakacı yanları olduğunu keşfetmiş. Kimisi sabahları neşeyle şarkılar söyler, kimisi gece yıldızlara bakıp düş kurarmış. Tabii kötü niyetli olanlar da yok değilmiş; ama hangi diyarda yoktur ki? Önemli olan, iyiyle karşılaştığında onu kucaklayacak cesareti göstermekmiş.

Zamanı gelince Ömer, köyüne dönmek üzere dev arkadaşıyla vedalaşmış. Dev, uğurlarken ona devasa bir taş parçası vermiş. Bu taş, Devler Ülkesi’nde dostluğun sembolü sayılırmış. “Bu taşı köyünde sakla ki bizleri hatırla,” demiş. Ömer, teşekkür edip yola koyulmuş. Günler sonra köyüne vardığında, masmavi gökyüzü altında Devler Ülkesi’nde gördüklerini anlatmış. Önceleri insanlar şaşırsa da, Ömer’in anlattıklarından devlerin de özünde iyilik barındırabileceğini anlamışlar.
İşte Devler Ülkesi Masalı, korkuyla başlayan bir yolculuğun nasıl dostluğa dönüştüğünün öyküsüymüş. İnsanlar ve devler birbirine benzemese de, yürekte sevgi varsa aradaki farklar köprü gibi kurulabilirmiş. Masal bu ya, belki gün gelir yine bir yiğit kalkar, Devler Ülkesi’nin yolunu tutar. Ve umulur ki orada da tıpkı Ömer gibi yeni bir dosta rastlar. Çünkü masalın dediği gibi, “Kim gerçek dostluk ararsa, onu büyüklükte değil, yüreğin temizliğinde bulur.”
