Bir varmış, bir yokmuş… Anadolu’nun ışıltılı bir köşesinde, Güneşli Köy adında sevimli bir yer varmış. Bu köyde, Elif adında cesur ve meraklı bir kız yaşarmış. Elif, annesi ve babasıyla küçük bir evde oturur, her sabah köy çeşmesinden su taşır, akşamları da büyükannesinin anlattığı masallarla hayallere dalarmış. Köyün çocukları onu “Gözleri yıldız parıltılı Elif” diye sever, maceralarını merakla dinlermiş.
Bir yaz gecesi, köyü esrarengiz bir sessizlik sarmış. Dereler kurumuş, tarladaki buğdaylar solmuş, çocukların neşesi kaybolmuş. Elif, büyükannesine “Neden çeşmemiz akmıyor?” diye sormuş. Büyükanne, “Yıllar önce, bu toprakları koruyan bir Işık Prensesi varmış. Ama insanlar unuttu onu…” diye iç çekmiş. Elif, o gece rüyasında gümüş saçlı, mor elbiseli bir peri görmüş. Peri, “Beni bul Elif! Köyünüzün suyu Kara Gölge tarafından çalındı!” diye fısıldamış.
Ertesi sabah, Elif bir sırt çantasına azık doldurup ormana yürümüş. Yol boyunca kekik kokulu patikalardan geçmiş, kuş cıvıltılarına kulak vermiş. Derken, dev bir meşe ağacının dibinde ışıldayan bir taş görmüş. Taşı eline alır almaz, önünde gözleri ay ışığı gibi parlayan Işık Prensesi belirmiş! Prenses, “Ben Nur, bu toprakların koruyucusuyum. Kara Gölge, su kaynağını zehirledi. Onu durdurmak için üç sihirli lale toplamalıyız!” demiş.
Elif, hiç tereddüt etmeden kabul etmiş. Birlikte gizemli bir mağaraya girmişler. Mağaranın duvarlarında Osmanlı motifleri, yerlerde altın varaklı çömlekler varmış. Nur, “Laleler, yalan söyleyenin elinde solar!” diyerek Elif’e altın bir kese uzatmış. İlk laleyi köy meydanına dikmişler, lale anında su fışkırtmış! İkincisini çeşmenin başına koymuşlar, sular berrak akmaya başlamış. Üçüncü laleyi dikmek üzereyken, köyün açgözlü Muhtar Rüstem ortaya çıkmış: “Bu laleler benim olmalı!” diye bağırarak laleyi kapmış. Ama lale kara bir dumanla solmuş, Muhtar’ın elleri kıpkırmızı olmuş!
Muhtar, yaptığını itiraf etmiş: “Suyu ben zehirledim! Köyü terk etmeleri için korkutacaktım!” Elif ve Nur, birlikte Kara Gölge’nin büyüsünü bozmuş. Nur, elindeki sihirli değnekle Muhtar’ın yüreğine dokunmuş: “Kin, toprağı zehirler; pişmanlık, temizler!” Muhtar, gözyaşları içinde köylülerden özür dilemiş.
Mutlu Son ve Ders:
Köyde su yeniden coşkuyla akmış, tarlalar yemyeşil olmuş. Muhtar Rüstem, cömertliği öğrenip köye bir aşevi yaptırmış. Elif ve Nur, köy meydanında davul-zurna eşliğinde halay çekmiş, kadınlar baklava ve şerbet dağıtmış. Nur, Elif’e “Artık gitmeliyim, ama bu taş seninle kalsın!” demiş.
Küçük Mesaj: İyilik, en güçlü büyüdür! Yüreği temiz olanın yolu ışıkla dolar. ✨🌼