Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yeşilliklerle kaplı bir vadi varmış. Bu vadide sayısız meyve ağacı bulunurmuş; özellikle elma ağaçları, her ilkbahar rengârenk çiçekler açar, yaz boyunca güzelleşir, sonbahar gelince de dalları birbirinden leziz elmalarla dolarmış. İşte bu vadinin ortasında, ağaçların gölgesinde kurulmuş ufak bir köy yaşarmış. Köy halkı, geçimini bu elma ağaçlarının meyveleriyle sağlarmış; kimi elma reçeli yapar, kimi elma kurusu hazırlar, kimi de pazarda taze taze satarmış.
Bu köyde, kendi hâlinde yaşayan Cemile adında tatlı bir teyze varmış. Cemile teyze, her sabah erkenden uyanır, elma bahçesindeki ağaçları sularken onlarla konuşurmuş. Ağaçların yapraklarını nazikçe okşar, dallarındaki çiçekleri tek tek inceler, “Benim canım ağaçlarım, siz hep güzel ve sağlıklı kalın,” dermiş. Bu sevgi dolu tutum sayesinde Cemile teyzenin ağaçları, köydeki diğer ağaçlara göre hep daha alımlı ve verimli olurmuş. Fakat bir gün, bu huzurlu köyü ve özellikle Cemile teyzenin ağaçlarını etkileyen bir olay yaşanmış.
Baharda çiçek açan elmalar, yaz sonuna doğru büyüyüp kıpkırmızı parlamaya başlayınca, ağaçlardan birine minik bir misafir gelivermiş: Elma kurdu. Bu küçük kurdun adı Mirki’ymiş. Mirki, ilk başta sadece bir elmanın içinde yaşamaya başlamış. Dışı kırmızı, içi mis kokan elmanın tadına vararak beslenir, elmanın çekirdek yuvasına kadar oyuklar açarmış. Günler geçtikçe Mirki, elmanın hem mis kokusunu hem de tatlı suyunu çok sevmiş. Fakat minik bedeni büyümeye başlayınca, içindeki huzursuzluk da artmış. “Bu elmanın dışını görebilirsem dünyamı genişletirim,” diye düşünmüş. Böylece yavaş yavaş elmanın kabuğunu kemirmiş, küçük bir delik açmış ve başını dışarı uzatmış.

İşte Mirki, dış dünyanın güzelliğini ilk defa gördüğünde gözlerine inanamamış. Ağaçların yaprakları arasında gezinen güneş ışıkları, hafif esintiyle dans eden elma çiçekleri ve her tarafta cıvıldaşan kuş sesleri onun kalbini ısıtmış. Fakat aynı zamanda bir korku sarmış içini: “Ya beni bu ağaçtan kovarlarsa? Ya elmaların zarar gördüğünü anlayıp peşime düşerlerse?” diye endişelenmiş. Yine de merakını yenememiş ve elmanın içinden tamamen çıkarak ağacın dalında minik ayaklarıyla yürümeye başlamış.
O esnada Cemile teyze bahçedeki ağaçları kontrol ediyormuş. Tek tek dalları aralayarak elmaların sağlığını inceler, eğer hastalık belirtisi görürse hemen önlem alırmış. Bir dalda küçük bir delik olduğunu fark etmiş. Elmayı kaldırdığında kurdun açtığı deliği görünce içi sızlamış. “Eyvah, ağaçlarıma elma kurdu dadanmış!” demiş. Fakat Cemile teyze yufka yürekli bir insanmış; bir yandan elmalarını korumak isterken, bir yandan da doğaya zarar vermekten sakınırmış. “Ne yapsam da hem kurdu incitmesem hem de elmalarımı korusam?” diye düşünmüş. Aklına bir fikir gelmiş: “Belki de ona başka bir yerde yaşam alanı sağlarsam hem o mutlu olur hem de ağaçlarım sağlıklı kalır.”
Cemile teyze, kurdu elmanın içinden usulca çıkarmak için küçük bir kutu hazırlamış. İçine biraz taze ot, birkaç kuru yaprak ve ufak bir parça elma koymuş. Dalın ucundaki elmayı hafifçe sarsarak Mirki’yi kutuya yönlendirmiş. Mirki başta korkmuş; ancak Cemile teyzenin sevecen yüzünü görünce yavaşça kutuya girmiş. Cemile teyze, kurdun kaçmaması için kutunun kapağını çok hafif kapatmış ama delikli bırakmış ki hava girsin, kurd da rahat etsin. Sonra bahçesinin bir köşesinde, toprağı biraz kazıp orayı çürümeye yüz tutmuş yapraklar, kuru dallar ve bir miktar toprakla kaplamış. Mirki’nin, hem güvende olacağı hem de toprağın içinde özgürce dolaşabileceği bu özel alanı hazırlamak için çok özen göstermiş.
Mirki yeni yuvasını görünce önce şaşırmış, sonra merakla etrafı koklamış. Kuru yapraklar arasında gezinmiş, toprağın nemli kısımlarında dolaşmış, küçük parçaları kemirmiş. “Bu benim kendi krallığım!” diye sevinçle iç geçirmiş. Cemile teyze de onu izlerken, “Şimdi sen de bu toprağın bir parçası olacaksın. Belki gün gelir, bir kelebek veya böcek hâline dönüşürsün ve yeniden doğaya karışırsın,” demiş. Günler geçmiş, Mirki yeni yuvasında mutlu mesut yaşarken Cemile teyzenin elma ağaçları, artık kurdun oyuklarından korunduğu için eski sağlığına kavuşmuş.

Kasaba halkı, Cemile teyzenin bu yöntemini duyunca çok şaşırmış. Kimileri “Elma kurtlarını ezip geçmek, ilaçlamak gerekir,” dese de çoğu kişi Cemile teyzenin merhametine hayran kalmış. Köydeki çocuklar, “Mirki nerede yaşıyor?” diye merak eder, bahçeye gelip toprağın kenarına bakarak onu görmek isterlermiş. Cemile teyze, çocuklara her seferinde “Doğadaki her canlının yaşama hakkı vardır. Yeter ki dengeleri bozmayalım,” diye öğüt verirmiş.
Böylece Elma Kurdu Hikayesi, köyün büyüklerine ve küçüklerine merhameti, paylaşımı ve doğanın inceliklerini öğretmiş. Mirki, minik bedeniyle dahi bir hikâye yaratmış; Cemile teyze ise bir canlının hayatını kurtarmanın, koca bir bahçeyi de sağlıklı kılabileceğini göstermiş. O günden sonra köydeki her canlının varlığına saygı duymak, el birliğiyle ağaçları ve toprağı korumak âdeta bir gelenek hâline gelmiş. Böylece, “Elma Kurdu Hikayesi” dilden dile aktarılıp herkesin kalbine işleyen bir ders olarak yaşamaya devam etmiş.