Uzak diyarlarda, yüksek dağların arasında saklı kalmış, küçük ve sevimli bir köy varmış. Bu köy, etrafını saran rengârenk çiçek tarlaları, tertemiz hava ve tatlı bir su sesiyle huzurlu bir atmosfere sahipmiş. Köy halkı, hem Türk kültürünün geleneklerini sürdürür hem de İslami değerleriyle içtenlikle yaşarmış. Burada, bayram sabahları çocuklar yeni kıyafetleriyle neşe içinde dolaşır, ramazan ayında iftar vakti komşular birbirine ikramlarda bulunurmuş.
Bir gün, köydeki herkesin diline dolanan bir haber duyulmuş: “Köyümüzün yakınlarındaki Gökkuşağı Deresi kuruyacakmış!” Bu dere, köyün en önemli su kaynağıymış. Adını, yağmur sonrası oluşan gökkuşağının dereye yansımasından alırmış. O kadar berrakmış ki, içine düşen güneş ışınları renk cümbüşü yaratırmış. Dere kurursa hem tarlalar susuz kalacak hem de insanların içme suyu sıkıntıya girecekmiş.
Köyün yaşlılarından Hacı Dede, herkesin toplandığı caminin avlusunda şöyle demiş: “Allah’a tevekkül etmemiz, O’na dua etmemiz lazım. Unutmayın, her zorlukta bir kolaylık vardır. Biz elimizden geleni yaparken, Yüce Rabbimiz de rahmet kapılarını açar.” Köy halkı bu sözleri gönülden dinlemiş. Kimisi suyu idareli kullanmak için tedbir almış, kimisi de tarlasını daha özenle sulamaya çabalamış. Çocuklar ise endişeyle baksa da dualarını eksik etmemiş.
Derken, köyde yaşayan afacan ama bir o kadar da meraklı bir çocuk varmış: Adı Mehmet. Mehmet, her fırsatta etrafı keşfetmeyi, yeni şeyler öğrenmeyi severmiş. Bu kez de Gökkuşağı Deresi’ni kurtarmak için bir fikri olduğunu söylemiş: “Belki derenin kaynağını takip edersek, tıkanıklık veya kuruma sebebini bulabiliriz!” demiş. Ailesi önce endişelense de Hacı Dede’nin onayıyla Mehmet ve birkaç arkadaşı ufak bir keşif yolculuğuna çıkmış.
Yolları engebeli olsa da çocuklar, dağın yamacındaki orman yolundan dereyi izleyerek ilerlemiş. Yol boyunca renkli kuşlar cıvıldamış, çam ağaçları mis gibi kokularını salmış. Ara sıra dinlenmek için mola vermiş, su matarasındaki az miktarda suyu dikkatle paylaşıp içmişler. Bu sırada her biri içinden dualar etmiş: “Allah’ım, dereyi kurumaktan koru ve bize yardım et.”
Bir süre sonra ormanın derinlerinde, derenin önünü tıkayan büyük bir kaya parçası olduğunu fark etmişler. Yağmur sularının sürüklediği çalı çırpı da kayanın etrafını doldurarak suyun akışını engellemiş. Mehmet ve arkadaşları hemen işe koyulmuş: Küçük dalları temizlemiş, çalıları çekip çıkarmışlar. Ancak kaya parçası çok büyük olduğundan kıpırdatmak için yardıma ihtiyaçları olduğunu anlamışlar.
Köye döndüklerinde, durumu büyüklerine anlatmışlar. Bunun üzerine köylüler imece usulü bir araya gelmiş. Yediden yetmişe herkes, eline kazma kürek alıp ormana doğru yola koyulmuş. Dualar eşliğinde, birleşen güçleri sayesinde kayayı ve çalıları temizlemişler. Bir anda suyun coşkuyla akmaya başladığını gören herkesin yüreği sevinçle dolmuş. Gökkuşağı Deresi yeniden canlanmış, berrak sular gürül gürül akmış.
Köye döndüklerinde, bu sevinci paylaşmak için büyük bir şükür yemeği düzenlenmiş. Sofralar kurulmuş, komşular bir araya gelip hem yardımlaşmanın hem de Allah’a olan minnetlerinin ifadesi olarak birbirlerine ikramlarda bulunmuşlar. Mehmet ve arkadaşları da, keşfe atılmalarının ne kadar önemli olduğunu görüp gururlanmışlar.
Böylece köy, bir felaketi el birliğiyle ve Allah’a olan inançlarıyla atlatmış. Gökkuşağı Deresi ise eski güzelliğine kavuşmuş. Masal bu ya, herkes huzur içinde yaşamaya devam etmiş. Unutmamak gerekir ki zorluklar ne kadar büyük olursa olsun, inanç, birlik ve dayanışma sayesinde her engel aşılır; yeter ki kalplerde iyilik ve güven daim olsun.
