Evvel zaman içinde, pembe bulutların gölgesine bürünmüş, mis kokulu güllerle kaplı gizemli bir vadi varmış. Bu vadinin tam kalbinde, etrafı altın sarmaşıklarla çevrili muhteşem bir gül bahçesi yükselirmiş. Rivayete göre, bahçenin en derin köşesinde açan tek kristal gül, “sonsuz öpücük” adını taşıyan büyülü bir sevdayı saklarmış. Kim o gülü bulur ve içten bir öpücük kondurursa, kalpler arasındaki mesafeler erir, aşkın yüreğe işlediği yara şifaya kavuşurmuş.
Bir gün, uzak diyarların birinden yola çıkan cesur ressam Aras, rüzgârdan duyduğu bu efsaneyi gerçeğe dönüştürmek için bahçeye varmış. Çantasındaki tek varlığı, sevdiği kadına—cömert ve hayat dolu Lara’ya—çizeceği tabloda kullanmak üzere sakladığı boş bir tuvalmiş. Aras, gül yapraklarının dalga dalga yayılan kokusunun peşine düşmüş; dikenlere aldırmadan ilerlemiş, avuçları kanasa da gözlerindeki umut hiç solmamış.

Aynı anda, vadiye komşu şatoda yaşayan Lara da içini titreten bir çağrıyla yola çıkmış. Bahçeye adım atar atmaz kalbinde gizli bir fısıltı duymuş: “Aşk, cesaretle sulanan güldür.” Güller arasında bir yol çizen Lara, Aras’ın renkli hayaline kavuşacağını bilmeden yürümüş.
Güneşin en parlak ânında, iki yolun kesiştiği yerde kristal gül ışıldamış. Aras, Lara’nın gülen gözlerinde yılların resmini görmüş; Lara, Aras’ın titreyen parmaklarında kendi kalbinin ritmini duymuş. Dikenler geri çekilmiş, kuşlar renkli tüylerini savurarak gökyüzünde bir çember çizmiş. Aras, gülü avuçlarına alıp Lara’ya uzatmış; Lara da gülün taç yapraklarına dudaklarını dokundurmuş. O anda efsane hayat bulmuş: bahçe, binlerce kelebek kanadıyla gökkuşağına bürünmüş, tuvalin üzerine güneşten damlalar düşmüş.

Aras, o boş tuvale bakmış ve ilk fırça darbesini Lara’nın gül kokan öpücüğünden ilham alarak atmış. Tablodaki renkler canlı bir melodiye dönüşmüş, izleyen herkesin yüreğini ısıtmış. Efsanenin sırrı şuydu: Gerçek aşk, saklı bir kristal gül değil; iki kalbin aynı anda attığı cesur adımlardı. Bahçeden dönerken Aras’ın elleri artık kanamıyor, Lara’nın gözleri hiçbir korkuyu barındırmıyordu. Sonsuz öpücük, onların dudaklarında değil, paylaştıkları bakışta saklı kalmıştı.
İşte o günden beri rivayet edilir ki gül bahçesine uğrayan herkes, kendi kristal gülünü bulmak için değil, yüreğinde zaten açmış olan çiçeği fark etmek için oradan esen kokuyu dinler. Çünkü aşk, önce duymaya cesaret edenlerin kalbinde çiçek açar.
İlgili Kategoriler
