Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil bir vadinin ortasında kocaman bir hayvanat bahçesi varmış. Rengârenk kuşların şarkısı, aslanların vakur yürüyüşü, zürafaların göğe uzanan boyunları görenleri büyülürmüş. Bahçenin girişinde hayvanlara tutkuyla bağlı, meraklı bakışlı Ali adında bir çocuk ziyaretçilere rehberlik edermiş.
Bu bahçe sıradan değilmiş; her hayvanın bir öyküsü varmış. Papağan Lale uzak diyarlardan gelmiş, gökkuşağı gibi tüyleriyle konuşup herkesi güldürürmüş. Bilge fil Gümüş nazik bakışları ve hortumundan fışkırttığı serin suyla çocukları serinletirmiş. Ali ise her sabah gün doğmadan anne-babasıyla gelir, yem kaplarını doldurur, su kanallarını kontrol eder, en önemlisi de hangi hayvanın sevgiye ihtiyaç duyduğunu sezermiş; çünkü inanırmış ki her canlı yüreğinde dostluk arar.

Bir sabah bahçede telaş başlamış: Yakındaki nehirde yaralı bulunan yavru bir kaplan getirilecekmiş. Haberi duyan Ali’nin kalbi hem heyecanla hem merhametle çarpmış. Minik kaplanın patisi incinmiş, gözleri korkudan buğulanmış. Veterinerle bakıcılar hemen işe koyulmuş; Ali daima yanında durmuş, fısıltıyla onu sakinleştirmiş, battaniye serip ninni mırıldanmış.
Günler geçtikçe kaplan hızla iyileşmiş. Ali’yi görünce kuyruğunu sallıyor, bakışları günden güne ışıldıyormuş. Bu beklenmedik dostluk bahçedeki öteki hayvanların da ilgisini çekmiş: Maymunlar dallardan kıkırdayarak izlemiş, penguenler havuzdan merakla bakmış. Ziyaretçiler kaplanın hikâyesini öğrenince hayretle “Küçük bir çocuk, kocaman kaplanı nasıl sevebiliyor?” diye sormuş; çocuklar “Geçmiş olsun” dilekleriyle kafesin önünü renklendirmiş. Bahçede bayram havası esmiş, herkes sevginin korkuyu yendiğine tanık olmuş.
Sonunda veteriner “Artık doğal alanına dönebilir” demiş. Ali, gözleri dolu dolu, kaplanla vedalaşmış; kaplan da başını usulca ona uzatmış. Küçük rehberin kocaman yüreği alkışlarla onurlandırılmış, kaplan yeşil ufka doğru yola koyulmuş, ardında sevgi dolu bir hatıra bırakmış.

O günden sonra Ali papağan Lale’nin sohbetini daha dikkatle dinlemiş, fil Gümüş’le su oyunlarına coşkuyla katılmış, ziyarete gelen çocuklara “Sevgi korkuyu yener, dostluk her kalbi iyileştirir” diye öğüt vermiş. Böylece hayvanat bahçesi yalnızca bir gezi yeri değil, iyilik ve umudun yuvası olarak anılmaya devam etmiş.
