Bir varmış, bir yokmuş… Anadolu’nun ıssız bir köyünde, Keloğlan adında fakir ama yüreği tertemiz bir delikanlı yaşarmış. Bir gün, köyün kenarındaki koca çınar ağacının dibinde toprak renginde eski bir çömlek bulmuş. Çömleğin üzerinde “Cömertliğin sırrı bendedir” yazıyormuş. Keloğlan merakla çömleği eve götürmüş.
O gece rüyasında, ak sakallı bir dede belirmiş: *“Bu çömlek, içine attığın her şeyi bin katına çıkarır. Ama unutma, açgözlülük ateşi söndürür, cömertlik ışığı yakar!” demiş. Sabah uyanınca Keloğlan, denemek için çömleğe bir avuç buğday atmış. Bir de bakmış ki çömlek altın sarısı buğdaylarla dolup taşmış!
Köydeki yoksul insanlara buğdayları dağıtmış Keloğlan. Sonra çömleğe bir nar tanesi koymuş, köy meydanına kıpkırmızı narlar saçılmış. Herkes şaşakalmış! Ama kötü kalpli Kara Bekir, çömleği çalmak için plan yapmış. Gece yarısı çömleği alıp kaçmış. İçine altın doldurmuş, ama çömlek birden kara duman çıkarıp boşalmış! Kara Bekir korkudan titreyerek çömleği geri bırakmış.

Keloğlan, çömleği bulunca köyün çocuklarına şöyle demiş: “Bu sihir, sadece iyilik için çalışır!” Çömleğe bir damla su koyup kuraklık çeken tarlalara bereket yağdırmışlar. Köy yeşillenmiş, insanlar mutlulukla gülümsemiş.
Mutlu Son ve Ders:
Keloğlan, çömleği köyün ortak hazinesi ilan etmiş. Artık kimse aç kalmamış, komşuluk ve paylaşmak en büyük zenginlik olmuş. Kara Bekir bile pişman olup cömertliği öğrenmiş.
Küçük Mesaj: Gerçek zenginlik, elde tutmakta değil, gönülden vermekte saklıdır. İyilikler çoğalır, yürekleri ısıtır! 🌈✨
