Bir varmış, bir yokmuş… Masmavi suların kıyısında neşeli martıların uçtuğu şirin bir balıkçı kasabası varmış. Bu kasabanın derinliklerinde, mercan kadar parlak pullarıyla “Kırmızı Balık” diye anılan minicik ama yürekli bir balık yaşarmış. Gün boyu iskelenin altından balıkçıları, sahilde kumdan kaleler yapan çocukları izler; uzakları merak edip dururmuş. “Deniz büyük ama dünya daha da büyük olmalı,” dermiş kendi kendine. Öteki balıklar onu tehlikeler konusunda uyarınca da, “Bazen risk, büyük keşiflerin kapısıdır,” diye cevap verirmiş.
Bir sabah güneş ufuktan doğarken Kırmızı Balık cesurca yola çıkmış. Mercan resiflerinin arasından geçip pembe deniz yıldızlarını selamlamış, zarif deniz atlarıyla yarışmış. Açık sulara vardığında akıntı sertleşse de geri dönmemiş. Derken gümüş ışıklarla parlayan bir koya ulaşmış; koyun girişinde dev bir ahtapot nöbet tutuyormuş. “Cesaretin var galiba, küçük dost,” demiş ahtapot. Minik balık ürkse de, “Merakım korkumdan büyük,” diye cevap vermiş. Ahtapot hınzır bir gülüşle, “Yoluna devam et; ama unutma, bilgelik cesareti dengeler,” diye öğüt vermiş.
İleride su ansızın kararmış; dönen, uğultulu bir girdap peyda olmuş. Çevredeki balıklar “Sakın yaklaşma!” diye bağırsa da Kırmızı Balık dikkatle etrafı incelemiş, kayalıkların arkasından dolaşarak burgaçtan sıyrılmış. Girdabın ötesinde altın sarısı kumların ışıldadığı berrak bir dünya karşısına çıkmış. Işıl ışıl mercanlar arasında yüzen yüzlerce minik balık, “Sen de nereden geldin?” diye sorunca Kırmızı Balık macerasını anlatmış. Cesaretine hayran kalan yeni dostları ona berrak bir pınar göstermiş: “Bu sudan iç, gücün artsın, öğrendiklerini unutma.” Suyu içer içmez kendini zinde hissetmiş.
Az ileride, ay ışığı gibi parlayan dev bir incili istiridye görmüş. Kabuk tek başına açılmayacak kadar ağırmış. Yeni arkadaşları yardıma koşmuş, birlikte kabuğu aralayınca içinden masallardaki kadar büyük, pırıl pırıl bir inci belirmiş. Kırmızı Balık göz kamaştırıcı inciye bakıp, “En değerli hazineler, birlik ve dayanışmayla elde edilir,” demiş.
Artık geri dönme zamanı gelmiş. Girdap bölgesine yeniden varınca yine temkinli davranıp kayalıkların ardından geçmiş, ahtapotun yanından süzülmüş. “Aradığını buldun mu?” diye sormuş ahtapot. “Cesaret kadar dostluğun da kıymetini öğrendim,” demiş Kırmızı Balık. Ahtapot memnun bir mırıltıyla onu uğurlamış.
Sonunda kasabanın sakin sularına dönen Kırmızı Balık, iskelenin altındaki küçük balıkları etrafına toplamış. Gözleri hâlâ maceranın ışığıyla parlıyormuş. “Dünyada keşfedecek çok şey, kalbimizde büyütecek çok cesaret var,” demiş. Küçük balıklar hayranlıkla dinlemiş; sahildeki çocuklar da açık denizlere dair hayaller kurmaya başlamış.
Böylece Kırmızı Balık Masalı, cesaretin merakla, başarının dayanışmayla büyüdüğünü anlatan bir efsane olmuş; masmavi denizde yankılanan dalga sesleri bu dersleri her kulağa fısıldamış.