Bir varmış, bir yokmuş… Yemyeşil ovaların ardında karlı dağlara yaslanmış küçük bir köy varmış. Çiftçiler sabah serinliğinde tarlaya gider, akşamları soba etrafında sohbet edermiş. Köyün neşesi, kahverengi tüyleriyle akıllı mı akıllı Kıpır adında bir köpekmiş. Çocuklar onu artan lokmalarla besler, köylüler bağlarında serbestçe dolaşmasına izin verirmiş.
Kıpır yalnız sevimli değil, aynı zamanda zekiymiş. Gün doğarken çoban Mustafa’yla birlikte koyunların peşine takılır, sürünün çevresini koklayarak tehlikeye karşı tetikte dururmuş. Bir sabah heyecanla havlayınca Mustafa irkilmiş; meğer sürüden bir kuzu kaybolmuş. Kıpır burnunu toprağa dayayıp dikenli çalılıklara dek iz sürmüş. Mustafa, Kıpır’ın işaret ettiği yerde sıkışan kuzuyu çıkarınca köyde herkes bu sadık dostun kıvrak zekâsına bir kez daha hayran kalmış.
Aradan zaman geçmiş. Geceleri ahırlardan tuhaf sesler gelmeye, sabah olduğunda tavuklarla kazların eksildiği fark edilmeye başlanmış. “Kurt mu geldi, hırsız mı musallat oldu?” diye korkuya kapılan köylüler nöbet tutsa da iz bulamamış. Endişe büyüyünce Kıpır her gece köy çevresinde sessiz devriyeye çıkmış, en ufak çıtırtıda kulak kabartıp sahiplerini uyarmış.
Ay ışığının solgun parladığı bir akşam, Kıpır ani bir öfkeyle havlayarak köyü ayağa kaldırmış. Fenerlerini alan köylüler sesin geldiği yere koşunca çalılıkta sinsi sinsi ilerleyen iki yabancıyla karşılaşmışlar. Bunlar civar kasabadan kümes hayvanlarını çalmak için gelen hırsızlarmış. Kıpır’ın havlamasıyla planları bozulan hırsızlar yakalanıp kasabadaki hakime teslim edilmiş.
Ertesi gün köyde adeta bayram havası esmiş. Kadınlar peynirli ekmekler hazırlamış, erkekler Kıpır’ın en sevdiği kemikleri ayırmış, çocuklar boynuna çiçekten taç takmış. “Sen olmasaydın zararımız büyük olurdu,” diyerek Kıpır’a teşekkür etmişler. Kıpır da kuyruğunu coşkuyla sallayıp herkesi sevgiyle selamlamış.
Bu olaydan sonra Kıpır resmî bekçi köpeği ilan edilmiş. Akşamları yıldızlı gökyüzü altında bile köylüler Kıpır’ı görünce içleri rahat edermiş. Sabah tarlaya giderken çocuklar ona sarılır, “Sen bizim cesur kahramanımızsın,” dermiş. Kıpır da duru bakışlarıyla bu sevgiye karşılık verir, köy halkını ailesi bilip korumaktan mutluluk duyarmış.
Kıpır’ın hikâyesi dilden dile yayılınca komşu köylerden insanlar onu görmek için gelmiş. Sadakati gözlerinden okunan bu köpeği tanıyan herkes, “Masallardaki yiğit dost gerçekmiş!” diye hayranlığını dile getirmiş. Böylece “Köpek Hikâyesi”, cesaret ve sadakatin, dostluk ve yardımlaşmanın her zaman zafer kazandığını anlatan bir efsane olmuş. Masal dağların yankısında dolaşmış; kim bilir, belki bir gün sen de Kıpır gibi bir dostla karşılaşırsın ya da kendi içindeki sadakati keşfedersin.