Evvel zaman içinde, Anadolu’nun yeşil tepeleri arasında, şirin mi şirin bir köy varmış. Bu köyde minik Ayşe adında, merakıyla etrafı keşfetmeyi seven sevimli bir kız yaşarmış. Ayşe, her gün büyükannesinin bahçesinde oynar, rengarenk çiçekler arasında koşar, kuş sesleri eşliğinde neşeyle vakit geçirirmiş.
Bir gün, bahçenin eski duvarında gizli bir kapı fark etmiş. Kapı, ince işlemelerle süslenmiş ve üzerine nazar boncuğu desenleri işlenmişmiş. Merakına yenik düşen Ayşe, kapıyı aralamış ve içeri adımını atmış. Karşısına, pırıl pırıl parlayan çiçekler, minik pınarlar ve uçuşan kelebeklerle dolu bambaşka bir dünya çıkmış. Bu büyülü bahçede, zarif kanatları olan bir peri belirmiş; adının Efsun olduğu anlaşılmış.
Efsun, Ayşe’ye, bahçenin sihrinin yavaş yavaş sönmekte olduğunu, kötü niyetli rüzgârların sihirli tohumları savurduğunu anlatmış. Eğer tohumlar yeniden toplanıp ekilmezse, bahçenin güzelliği sonsuza dek kaybolacaktı. Ayşe, peri Efsun’un anlattıklarını dinler dinler, büyük bir sorumluluk hissetmiş ve hemen köydeki diğer çocukları, komşularını ve büyükannesini çağırmış.

Hep birlikte, eski usul yöntemlerle sihirli tohumları toplayıp bahçeye yeniden ekmişler. Köy halkı, geleneksel Türk kahvesi ve taze ekmek eşliğinde yardımlaşırken, bahçe kısa sürede eski neşesine kavuşmuş; çiçekler yeniden açmış, pınarlar serin sularını akıtmaya başlamış.
Masal bu ya, minik Ayşe ve köy halkının birlik ve beraberlik içinde gösterdiği çaba, herkese doğanın güzelliğini korumanın ve birlikte hareket etmenin önemini öğretmiş. Unutmayın; sevgi ve dayanışma, en zorlu engelleri dahi aşar.
Daha Fazla Kısa Masallar İçin Kategorimizi Ziyaret Edebilirsiniz.
