Bir varmış bir yokmuş… Kalabalık bir şehrin ortasında, gür çınarın gölgelediği beyaz mermerli görkemli bir saray yükselirmiş. Burada hüküm süren padişahın üç nadide kızı varmış: meraklı Banu, ince ruhlu Lale ve neşeli Gülşah. Hocalar onlara astronomiden tarihe, ebrudan minyatüre kadar pek çok şey öğretmiş; akşamları çınar altında toplanıp yıldızlar parıldarken masallar dinlemişler.
Kızları büyüdükçe padişah, “Ülkeyi benden sonra kim yüreğiyle yönetecek?” diye kaygılanmış ve bir sabah üç simgesel armağan sunmuş:
- Banu’ya, bilgeliği temsil eden nadir el yazmalarıyla dolu oyma ceviz bir sandık.
- Lale’ye, güzelliği simgeleyen gökkuşağı renkli ipek iplikler ve boncuklarla dolu zarif bir kese.
- Gülşah’a, umudu simgeleyen bakıra kuş motifli esrarengiz bir anahtar.
“Gerçek değerlerini siz bulacaksınız,” demiş.
Banu sandıktaki haritalar ve destanlarla geceler boyu ufkunu genişletmiş. Lale, iplikleri nakışlara dönüştürüp çiçekler kadar zarif desenler işlemiş. Gülşah ise anahtarın açacağı kapıyı sabırla aramış. Sarayın sessiz bir köşesinde kuş oymalı ağır bir kapı bulmuş; anahtar kilide tam oturmuş. Kapı gıcırdayınca karşısına dikenli çalıların boğduğu solgun güllerle dolu unutulmuş bir bahçe çıkmış.
Gülşah manzaraya yürekten üzülmüş; görevlileri çağırıp çalıları budatmış, her gün tulumbadan su çekerek gülleri sulamış. Bir ay geçmeden toprak canlanmış, yemyeşil filizler boy vermiş. Haber Banu’ya ulaşınca o, kitaplardan öğrendiği doğal gübre tarifleriyle toprağın bereketini artırmış. Lale ise renkli ipliklerle dallara kuş süsleri asıp patikalar boyunca nakışlı kurdeleler germiş; bahçeye peri masalı havası katmış. Kısa sürede gül kokusu sarayın her köşesini doldurmuş, kelebekler çiçeklerin etrafında dans etmiş.
Padişah yeni açan güllerin ortasında kızlarını görünce gözleri dolmuş:
“Bilgi, sanat ve cesaret el ele verince çöle bile hayat gelir.”
Sarayda günler süren şölen kurulmuş; halk eğlenirken üç kız da çocuklara kitap okumuş, nakış öğretmiş, fideler dikmiş. Bahçıvanlar yeni çiçekler yetiştirmeye heves etmiş, köy çocukları bahçeyi görmek için kuyruğa girmiş. O günden sonra ülkede akıl, güzellik ve umut güller gibi çoğalmış.
Dilden dile gezen “Padişah ve Üç Kızı” masalı, her eski kapının ardında canlanmayı bekleyen bir cennet olabileceğini hatırlatmış; yıldızlı gecelerde anlatılan bu öykü, nice yüreğe cesaret tohumları serpmiş.