Evvel zaman içinde, Anadolu’nun bereketli topraklarında, karlı dağların eteklerinde bir krallık varmış. Bu krallığın sarayında, kalpleri iyilikle dolu insanlar yaşarmış. En çok sevilen kişi ise krallığın genç kızı, Prenses Gülbike’ymiş. Adını güllerin zarif güzelliğinden alır, her sabah sarayın bahçesinde açan çiçekleri özenle sularmış. Halk, prensesin güleç yüzüne bakınca umut bulur, onun nezaketi ve yardımseverliğiyle ferahlarmış. İşte bu krallıkta, mucizevi olayların yaşanacağı bir gün kapıdaymış
Bir sabah, Gülbike çiçekleri sulamaya çıkmışken, bahçenin köşesinde parıldayan bir ışık görmüş. Yaklaştığında, pamuk şeker gibi pembe bir peri karşısında duruyormuş. Peri, kanatlarını her çırptığında etrafa ışıltılı tozlar saçıyor, bahçeyi tatlı bir koku ve büyülü bir ışıkla kaplıyormuş. Gülbike merakla selam vermiş; peri nazikçe eğilip, “Ben Peri Efsun. Seni görmek için uzaklardan geldim,” demiş. Gülbike şaşırmış, “Neden beni arıyordun?” diye sormuş. Efsun gülümseyerek, “Kalbindeki iyilik, krallığın sınırlarını bile aştı. Bu yüzden seninle tanışmak ve sana bir sırdan bahsetmek istiyorum,” diye eklemiş.
Gülbike, ilk kez bir periyle karşılaştığı için hem heyecanlanmış hem de biraz ürkekmiş. Peri Efsun’un gözlerindeki dostça ışıltı ve yumuşacık sesi, Gülbike’yi huzura kavuşturmuş. Birlikte sarayın bahçesinde gezinip çiçeklerle konuşmuşlar. Efsun, yakınlardaki bir pınarın kuruduğunu anlatmış: “Eskiden köylülerin tarlasını sulardı, şimdi susuz kaldı. Kimse nedenini bilmiyor,” diye eklemiş. Gülbike, “Bunu birlikte çözmeliyiz. Hem halk mutlu olur hem de ben annemin bahçesinde öğrendiğim sevgiyle doğayı canlandırabilirim,” demiş. Efsun, memnuniyetle başını sallayarak kısa süre sonra gözden kaybolmuş.
Ertesi sabah, Gülbike heyecanla sarayın ustalarını ve bilge kişilerini toplayarak pınarın yerini anlatmış. “Oraya gidip kanallarını açalım, suyu yeniden akıtalım,” diye çağrıda bulunmuş. Günlerce çalışmışlar: Taşları kırmış, toprağı kazmış, tıkalı kanalları temizlemişler. Ancak ne kadar uğraşsalar da pınardan tek bir damla su gelmemiş. Halk bu durumu duyunca umutsuzluğa kapılmış. Gülbike de üzülmüş, gece rüyasında Peri Efsun’u görmüş. Efsun, “Bazı sorunlar görünenden fazlasını gerektirir. Sabır, inanç ve kalbin gücüyle hareket etmelisin,” diyerek ona yol göstermiş.
Ertesi sabah, pınarın başına toplanan köylüler su getirmiş, çömleklerle niyet edip dualarını paylaşmış. Yaşlılar geleneksel ninniler mırıldanmış, gençler pınarın çevresinde semazen gibi dönmüş. Herkesin kalbi birdi, umutları yeşermiş. Gökyüzündeki bulutlar çekilirken güneş ışığı pınara vurmuş. Bir anda yerden gürül gürül su akmaya başlamış. Bu mucizeyi gören halk birbirine sarılmış, mutluluğu paylaşmış.
Gülbike, gözyaşları içinde Peri Efsun’un sözlerini anımsamış: “Gerçek mucize, el ele verip iyilik için çabalamaktır.” Susuz topraklar yeniden bereketlenmiş. Efsun uzaktan izleyip kanat çırpmış, gökyüzünde kaybolmuş. Sarayda şenlikler kurulmuş, Türk geleneklerine uygun ziyafetler sunulmuş, halaylar çekilmiş. Masal bu ya, sonunda herkes mutluluğun gücüne inanmış. Ve anlamışlar ki zorluklar karşısında birlik, inanç ve sevgiyle hareket edildiğinde, en kurak topraklar bile yeniden filizlenir.