Bir varmış bir yokmuş, “Gümüş Orman” diye anılan büyülü bir diyarda, gökyüzüne uzanan ağaçların arasında Işıltı Şatosu adında bir kale varmış. Bu kalenin prensesi Nazlı, şarkı söylediğinde kuşların bile sustuğu bir sese sahipmiş. Ne var ki bir gün, kibrine yenik düşerek, ormanın bilge kurduna şöyle demiş: “Senin gibi sıradan bir canlı, benim şarkılarımı nasıl anlayabilir?” Bilge kurt, bu sözlere üzülüp onu “görünmez bir ses” lanetine boğmuş. Artık Nazlı’nın sesi yalnızca dolunay altında duyulabiliyor, laneti ise ancak “hiç yalan söylememiş bir çocuğun kahkahasıyla” bozulacakmış.
Yıllar sonra, ormanın kenarındaki köyde yaşayan Zeynep adında bir kız, bu hikâyeyi dedesinden dinlemiş. Zeynep, herkese yardım eden, yalan nedir bilmeyen bir çocukmuş. “Laneti ben bozmalıyım!” diye düşünerek, bir sabah erkenden yola koyulmuş. Sırt çantasına cevizli kek, bir şişe limonata ve güneşten korunmak için rengârenk bir şapka koymuş.
İlk durağı, Çınar Geçidi olmuş. Burada, dev bir kayanın altında sıkışmış minik bir karınca görmüş. “Lütfen beni kurtar!” diye yalvarmış karınca. Zeynep, hemen taşları teker teker itip karıncayı özgürlüğüne kavuşturmuş. Karınca, “Teşekkürler! Yolun üzerindeki üç gizli taşı bul, kapıyı açarlar!” demiş.
Öğle vakti, Gizemli Bataklık’a gelmiş. Tam batmak üzere olan bir kirpi, çırpınarak yardım istemiş. Zeynep, bataklığın kenarındaki uzun bir dalı kirpiye uzatmış. Kirpi kurtulunca, “Şatonun anahtarını arıyorsan, baykuşun sırrını dinle!” diye fısıldamış.
Akşama doğru, Yıldız Tepesi’ne varmış. Burada, kanadı yaralı bir baykuş ağlıyormuş. Zeynep, baykuşun kanadına otlardan merhem sürüp sarmış. Baykuş, “Şatonun kapısını açmak için üç taşı yan yana dizmelisin. İlki karıncanın, ikincisi kirpinin, üçüncüsü de benim hediyem!” demiş ve gagasından parlak bir taş çıkarmış.
Zeynep, taşları birleştirip kalenin kapısını açmış. İçeride, dolunay ışığıyla aydınlanan bir salonda Prenses Nazlı’yı bulmuş. Prenses, “Lanetim bozulmadıkça sesim asla özgür olmayacak,” diye hıçkırmış. Zeynep, prensesin hüznüne dayanamayıp ona bir fıkra anlatmış: “Bir gün, tavşan kaplumbağaya demiş ki…” Fıkranın sonunda öyle bir kahkaha atmış ki, sesi kalenin duvarlarında yankılanmış.
O anda, Prenses Nazlı’nın etrafını altın ışıklar sarmış! Lanet bozulmuş, sesi geri gelmiş. Kale, rengârenk çiçeklerle dolarken, Nazlı gözyaşları içinde Zeynep’e sarılmış: “Senin gibi dürüst ve iyiliksever bir kalp, dünyayı değiştirir!”
Prenses, Zeynep’i altın bir kolyeyle ödüllendirmiş. Kolyenin üzerinde “Gerçek Güç İyiliktedir” yazıyormuş. Zeynep köyüne döndüğünde, herkese şunu öğütlemiş: “Yalan, insanı görünmez kılar. Dürüstlük ise kalbinizi parlatır!”
Ders: Zeynep’in macerası bize şunu öğretir: Kibir, insanı yalnızlaştırır. Dürüstlük ve alçakgönüllülük ise en büyük hazinedir.