Bir varmış bir yokmuş, Anadolu’nun şirin bir köyünde, meraklı mı meraklı Ayşe adında bir kız yaşarmış. Ayşe, büyükannesiyle yaşar, akşamları ondan dinlediği masallarla rüyalara dalarmış. Bir gece, büyükannesi gözlerini kısıp, “Ayşe’ciğim, köyümüzün tepesindeki terk edilmiş konakta sihirli bir halı varmış. Ona dokunan, kayıp hazineye ulaşırmış…” demiş. Ayşe, ertesi sabah erkenden yola koyulmuş.
Konak tozlu ve sessizmiş. İçeri girdiğinde, duvarda altın işlemeli, rengârenk bir halı asılıymış. Dokunur dokunmaz halı ışıl ışıl parlamış, “Hazinenin anahtarı, gönlü temiz olanındır!” diye fısıldamış. Ayşe şaşırmış ama halıyı alıp köye dönmüş.

O gece, halı rüyasına girmiş: “Hazine, köy meydanındaki çınarın dibinde. Ama onu bulmak için üç iyilik yapmalısın,” demiş. Ayşe ertesi gün, yaşlı komşusuna su taşımış, düşen kuş yavrusunu yuvasına koymuş, sonra da yoksul bir aileye yemek götürmüş. Akşam olunca halı tekrar parlamış: “Şimdi hazine seni bekliyor!”
Ayşe çınarın dibini kazmış, içi altın dolu bir küp bulmuş. Ama aklına büyükannesinin “Paylaşmak, hazineden değerlidir,” sözü gelmiş. Altınları köydeki ihtiyaçlılara dağıtmış, kalanıyla da köye bir okul yaptırmış. Zamanla köy canlanmış, herkes Ayşe’yi örnek almış.

Mutlu Son ve Ders:
Ayşe, hazinenin gerçek değerinin paylaşmak olduğunu anlamış. Köyde artık herkes birbirine yardım eder, küçük büyük demeden iyilik yarışına girermiş. Böylece sihirli halı, köyü sevgi ve umutla doldurmuş.
Küçük Mesaj: En büyük hazine, gönülden verilendir. İyilikler birikir, yürekleri fetheder! 🌟
